BELLEK
MEKANLARI

Proje Hakkında


Bu çalışmayı neden yaptık?

Research Institute on Turkey Kolektif Hafıza Çalışma Grubu’nun 12 Eylül 1980 Darbesi çalışmaları bünyesinde gerçekleştirilen bu ön rapor, dönemin gençlik hareketinin, devrimci mücadelenin yanında anti-faşist direnişin kırılmasına yönelik sistemli saldırıların da yoğunlaştığı bellek mekânları olarak İstanbul’daki Beyazıt-Taksim hattını odağına alıyor. Amacımız, bu hat üzerinde 12 Eylül 1980 Askeri Darbesi’nin izini taşıyan bellek mekânlarını İstanbul’un Avrupa yakasındaki bu güzergâh üzerinde işaretlemek. Ön çalışma niteliğindeki bu işaretleme üzerinden devrimci mücadeleye mekân olmuş yerleri hatırlamak, bu mekânların kırk iki yıl sonra bellek mekânı olarak neye dönüştüğünü anlamak, söz konusu mekânların hattında nasıl bir hatırlama, unutma ve yeniden üretme pratiği oluştuğunu görmek istiyoruz.

Nasıl bir yol izledik?

Bu çalışmanın çıkış noktasını Research Institute on Turkey bünyesindeki 12 Eylül 1980 Darbesi’ne yönelik yapılan sözlü tarih çalışmaları oluşturuyor.1 Dönemin tanıklıklarının kayıt altına alındığı bu çalışmada tanıkların mekânla olan geçmiş ilişkisi, bugün söz konusu mekânlarla nasıl ilişkilendikleri ve mekânsal özelliklere tutunarak geçmiş olgu ve olayları hatırlama biçimleri bu türden bellek mekânlarının dinamik bir şekilde var olduklarını bize gösterdi. Bu çerçevedeki ilk güzergâhı Beyazıt Meydanı ile Taksim Meydanı ve bu meydanları birbirine bağlayan farklı hatlar üzerinde belirledik.

İstanbul’un bu iki en önemli meydanı arasında tek bir ana hat gözetmek yerine bu meydanların çemberinde yer alan ve/veya bu iki ana halkayı birbirine bağlayan farklı hatlardaki bellek mekânlarını saptadık. Bu işaretleme rapor niteliğinde bir ön çalışmanın ürünüdür ve ileride bu mekânlara dair bilgi ve belgelerin paylaşılması, gözden kaçması olası ya da ilk aşamada işaretlenmemiş olan mekânların saptanması ile bu işaretlemenin kolektif bir hatırlama pratiğine dönüşmesi ve gövdelenmesi temel amaçlar arasındadır. Sözü edilen güzergâh üzerinde 42 bellek mekânı saptadık. Bu mekânları fotoğraf ve video ile kaydettik ve kapsamlı bir arşiv çalışması yürüterek bu mekânların tarihine ait görsel ve yazılı malzemeye koşulların el verdiği ölçüde ulaşmaya çalıştık. Toplumsal muhalefetin sahnelendiği, vücut bulduğu mekânların bu sınırlılıkta olmadığına beis yok, ancak bir anıdan çok daha fazlasını bulmaya, o mekânın resmî ya da gayri resmî tarihine ulaşmaya çalıştığımız için kimi mekânlara dair herhangi bir içeriğe ulaşılamaması nedeniyle bu aşamada 42 bellek mekânını işaretlemekle yetindik.

Yakın toplumsal mücadele tarihini bu iki meydan üzerinden işaretlemeye başlamamızın öncelikli sebeplerinden biri her iki meydanın da Türkiye’nin en önemli toplumsal dönüşümlerinin kendini gösterdiği sahne olmasıdır. Bir diğer önemli nokta da 1975-1985 arası İstanbul’daki devrimci örgütlenmenin ana dinamosu ve hatta bel kemiği olan devrimci öğrenci hareketinin ağırlıklı olarak 1968’den bu yana bu iki meydan ve meydanları birbirine bağlayan hat üzerinde örgütlenmesidir.

1968’de başlayan öğrenci hareketi ile yükselen muhalefeti susturmak için devrimcilere, devrimci parti, hareket ve sendikalara karşı yapılan 12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’nın ardından devrimci öğrenci hareketi 1973’ten itibaren yeniden örgütlenmeye başladı. 1974 Genel Affı ile beraber devrimci öğrenci ve devrimci işçi hareketi o zor koşullarda kendine azımsanamayacak bir mücadele alanı açtı. 1974 ile 1977 yılları arasında örgütlenen ve saldırılara karşı direnen devrimci öğrenci hareketi, 1977’den itibaren oluşan siyasi hareketlerin ana gövdesini teşkil etti. Bu yıllarda okullarda, mahallelerde ve işyerlerinde örgütlü olan sol hareket çok sayıda fraksiyona bölündü. 12 Eylül 1980 Darbesi’nde gözaltına alınan ve tutuklananların çoğunun lise ve üniversite öğrencisi olması bu bağlamda önemli bir gösterge olarak kabul edilebilir.

Tüm bunlara rağmen 12 Eylül Darbesi her ne kadar büyük bir kıyım gerçekleştirse de devrimci öğrenci örgütlenmesi tamamen kırılamadı ve sözünü ettiğimiz her iki hatta canlılığını nispeten ve görece de olsa muhafaza etti. 1983 yılından itibaren yeniden filizlenen hareket, 1988 üniversite kuşağını örgütledi (1988 büyük YÖK eylemi, İTÜ öğrencilerinin boykot kararı vb.). Ancak bu kez eski mekânların (kahvehaneler, kıraathaneler, muhallebiciler, vb.) bilinir olması nedeniyle 1983’ten sonra Beyazıt bölgesinde, eski mekânlar yerine Laleli tarafındaki mekânlarda buluşulmaya başlandı. Taksim’de de sokak içlerindeki kahvehanelerde buluşulmasının nedeni bu mekânların daha az dikkat çekmesiydi. 1990’lı yıllarda ise Taksim’de, İstiklal Caddesi’nde açılan siyasi parti binaları, dernek, vakıf ve sanatevleri ile kafe ve kahvehaneler devrimci öğrencilerin buluşma ve örgütlenme mekânları oldu. Devrimci öğrencilerin eylemlerinin merkezlerinden olan İstiklal Caddesi aynı zamanda sinema, tiyatro, vakıf ve sanatevlerinde sürdürülen kültürel faaliyetlere de tıpkı 12 Eylül 1980 öncesinde olduğu gibi ev sahipliği yaptı.

Devrimci öğrenci hareketinin örgütlenme, direnme ve mücadele etme pratikleri bağlamında her iki meydanın ve periferilerinin kendine has karakteristiklerin mekâna nasıl yansıdığı ve darbe öncesi ve sonrasında bu mekânların kullanımında ne tür değişimlerin olduğu sorularına yanıtlar arandı.

Ön raporun hazırlığı sırasında belirlediğimiz 42 mekânı fotoğraflarken bazı mekânların yıllar önce değiştiğini bazılarının ise henüz değişmekte olduğunu gördük. Söz konusu mekânların yıllar içinde eski kullanım amaçlarının değişimiyle yapılar ile hafıza arasındaki bağ koparılmakla kalmamış, yapıların mimari özellikleri de ya değiştirilmiş ya da halen değiştirilmeye çalışılmaktadır. Örneğin Sultanahmet ile Sirkeci arasındaki bellek mekânlarını işaretlediğimiz Beyazıt bölgesinin merkezi olan Beyazıt Meydanı kim bilir kaçıncı kez yine değişmekteydi. Yine Beyazıt’ta Denizli Yurdu’nun bulunduğu sokak, ona paralel sokaklar eski yapılardan birinin bile kalmadığı kaldırımlar, binaların cepheleri dahil birbirinin aynı sokaklara dönüşmüştü. Sanasaryan Han ve Adli Tıp-Morg binaları yıllar içinde değişik kurumların kullanımına verilmiş, iki bina da restorasyon gördüğü halde bugün başka kurumlara verilmek üzere yeniden restore edilmekteydi. Taksim Meydanı ile Tünel Meydanı arasındaki bellek mekânlarını işaretlediğimiz Taksim bölgesinde de durum farklı değildi. Meydan yeni bir düzenlemeyi kaldırır mı, kaldırırsa tarihsel özelliklerini korur mu bilinmez ancak bu meydanın eski meydanla olan tarihsel bağı çoktan silinmişti. İstiklal Caddesi ise bırakın 1970’leri, 1990’ların bile izlerini çoktan silmişti. İstiklal Caddesi’nin ünlü sinemaları, tiyatroları, kitapevleri yerlerini “marka” mağazalara bırakmış, binaların öngörünümleri bile değişmişti. Bu ön raporda sadece iki meydan ve bu meydanların bulunduğu semtlerdeki değişimi, yapılar ile hafıza arasındaki ilişkinin nasıl koparıldığını gözlemledik. İstanbul’un başka semtlerinde de durum bunlardan farklı değil.

Bu ön projeden ileriye dönük beklentilerimiz

Bu işaretleme çalışması ile:

İstanbul’da 1980 öncesi anti-faşist mücadelenin örgütlendiği bellek mekânlarına ait bilgi ve belgelerin zenginleşmesini;

Bu türden kentsel dönüşüm içerisinde yok edilen veya katman katman dönüştürülen bellek mekânlarının kaydını tutarak bu dönüştürme ve hafızasızlaştırma politikalarındaki devamlılığın izini sürmeyi;

Görünürde ilgisiz gibi duran tarihi olaylar ve bellek mekânları arasında bağlantı kurma imkânı yaratmayı;
Bu ön çalışmadan yola çıkarak teknolojinin yardımıyla bir haritalama ve mekânla bütünleşen anlatıların yer aldığı sound-walk projesini hayata geçirmeyi;

Yerel yönetimlerle yapılacak iş birlikleri çerçevesinde bu mekânların tüm tarihsellikleriyle birlikte hatırlanmalarını sağlayacak fiziksel/sanal araçları kolektif bir anlayışla bulmayı;

İleriki süreçlerde bu mekânları kapsayan hafıza turları düzenleyerek yakın tarihin önemli bir halkasını mekânlar üzerinden okumayı ve bu çoğalan, zenginleşen bilgiyi gelecek kuşaklara aktarabilmeyi umuyoruz.